PSİKİYATRİ BURSA
"Mutlu İnsan için..."
Uzm. Dr. Mustafa Canbazoğlu
Psikiyatri Uzmanı - Psikoterapist
(0224) 246 03 46
Psikotik Bozukluklar
Şizofreni
Şizofreni nedir?
Şizofreni beyni etkileyen bir hastalıktır. Kişinin normalden farklı düşünmesine, hissetmesine ve davranmasına neden olur. İnsanı gerçek dünyadan koparıp kendi iç dünyasına döndüren, dış dünyayla bağlantılarda zayıflama doğuran bir hastalıktır. Şizofrenide düşünce ve algı yanılmalarının yanında duyguların ifadesinde bozulma, konuşmada bozulma, engellenemeyen bazı garip ve anlamsız davranışlar, dikkat ve yoğunlaşma bozulmaları da görülebilir.
Erkeklerde, kadınlarda, gençlerde, yaşlılarda görülebilir. Çoğunlukla ergenlik ve genç erişkinlik döneminde başlar. Şizofreni de migren ya da epilepsi gibi bir beyin hastalığı olmakla beraber gerek ortaya çıkmasında gerekse nasıl bir gidiş göstereceğinde çevresel, psikolojik ve sosyal etkenlerin de rolü vardır.
Şizofreni belirtileri, gerek hasta gerekse hastanın yakınları için endişe verici olabilir. Ancak uygun tedaviler ve destek ile belirtiler kontrol edilebilir ve şizofrenisi olan kişiler daha bağımsız yaşayabilir.
Şizofreni ne değildir?
Şizofreni sıklıkla yanlış anlaşılan bir durumdur:
1- Şizofrenisi olan kişilerde kişilik bölünmesi yoktur, kişilik bölünmesi başka bir bozukluktur.
2- Şizofrenisi olan kişilerin başkaları için tehlikeli olması şart değildir.
Hastalığın ilk belirtileri nelerdir?
Şizofrenin erken belirtileri ilk hastaneye başvurudan 2 yıl kadar önce başlar. Genellikle hastanın arkadaşlarıyla, ailesiyle ilişkilerin bozulması veya içe kapanma dikkat çekebilir. Öğrenciyse, ders başarısındaki gerileme özellikle hastanın öğretmenlerince fark edilebilir. Okuldan kaçma, kavgacılık gibi davranış değişiklikleri de hastalığın habercisi olabilir. Durgunluk, zihnini toparlayamama ve kendine bakmakta isteksizlik de şizofreninin erken belirtilerindendir. Erken belirtiler, depresyon belirtileriyle benzerlik gösterir.
Şizofreninin temel belirtileri nelerdir?
Şizofreninin alevlenme ve yatışma dönemlerinde farklı belirti ve bulgular ön plana çıkar. Başlıca üç tür belirti vardır:
1- Pozitif belirtiler, gerçeği değerlendirme becerisinin bozulması anlamına gelir. Bu belirtiler, normal düşünce ve duygulara ek olarak ortaya çıkar, bundan dolayı "pozitif" diye nitelenirler.
2- Negatif belirtiler, heyecanın kaybı, içe kapanma, hayattan zevk alamama gibi belirtilerdir. Bu belirtiler, normalde var olması beklenen düşünce, davranış ya da duygularda azalma veya bunların kaybıdır, bundan dolayı "negatif" diye nitelenirler.
3- Bilişsel belirtiler, bellek, dikkat, düşünme ve muhakeme becerilerindeki bozulmalardır.
Pozitif belirtiler
Pozitif belirtiler, psikoz belirtileri (sanrılar ve varsanılar) ve dağınıklık belirtileridir (dağınık düşünce/konuşma ve davranış).
Bu belirtilerin şiddetlendiği dönemler için genel olarak "psikotik atak" ifadesi kullanılır.
1- Sanrılar (hezeyanlar), kişinin güçlü bir inanç beslediği yanlış düşüncelerdir. Örneğin kötülük görme sanrıları olan bir hasta, başkalarının kendisine kötülük yapmak istediğini sanır; büyüklük sanrıları olan bir hasta, özel güçleri ya da yetenekleri olduğunu sanır. Kişinin çevresine karşı tutumu da bu hatalı düşüncelerden etkilenir. Sosyal ve kültürel özelliklerin parçası olan inançlar sanrı sayılmayabilir (cin çarpması, büyü yapılması gibi).
2- Varsanı, gerçekte var olmayan şeylerin algılanması (işitilmesi, hissedilmesi, görülmesi, kokusunun ya da tadının alınması) anlamına gelir. Örneğin hasta, çevresinde konuşan kimse olmadığı halde sesler işitebilir, ya da gerçekte var olmayan nesneler görebilir.
Şizofrenide en sık karşılaşılan varsanılar, işitme varsanılarıdır; yani, gerçekte var olmayan sesler işitmektir. Eğer sadece kendinin duyduğu bu seslere yüksek sesle yanıt verirse dışarıdan kendi kendine konuştuğu izlenimi verebilir.
3- Dağınık düşünce/konuşma ve davranış: Dağınık düşünce, konuşurken çağrışımların dağınık olması ile kendini gösterir. Konuşma hedefine ulaşamaz, ani konu değişiklikleri içerir, bazen uzun olduğu halde çok az bilgi içerir. Tuhaf davranışlar ise, çevredekileri şaşırtan, saçma gelen davranışlardır.
Negatif belirtiler
Negatif belirtileri olan bir kişinin, normalde var olması beklenen düşünce, davranış ya da duygularında azalma veya kayıp vardır. Örneğin:
Heyecan duyamama: Sağlıklı kişilerin zevk aldığı etkinliklerden (arkadaşlarla buluşmak gibi) eskisi kadar zevk almama
Duygulanımın sığlaşması (duygu ifadelerinin azalması): Yüz ifadesinde azalma (ifadenin canlılığında, mimiklerde azalma), konuşmada/seste tekdüzelik (konuşmada normal tonlama ve iniş çıkışın kaybı) ve duygu ifadesine katkıda bulunan beden hareketlerinin (jestlerin) azalması.
İrade kusurları: Dikkat ve irade / motivasyon gerektiren etkinlikleri sürdürememe, örneğin vaktinin çoğunu oturarak, uyuyarak geçirme, hayattan zevk alamama, sosyal ilişkilerde azalma, sosyal yalıtım yani başkalarıyla ilişki kurma isteğinde ve becerisinde azalma, arkadaş edinememe, arkadaşlıkları sürdürememe, arkadaş edinmeyi önemsememe, günün çoğunu yalnız veya sadece yakın aile üyeleri ile geçirme, düşüncede yoksullaşma, konuşmada azalma. Hasta, ev içindeki sorumluluklarını yerine getiremeyebilir. Bu durum, çoğu zaman yakınları tarafından tembellik hatta şımarıklık olarak görülür. Oysaki bunlar şizofreninin temel belirtileridir.
Bilişsel belirtiler
Bilişsel belirtiler şunları içerebilir:
- Düşünceleri toparlayamama
- Düşünmede yavaşlık
- Anlama zorluğu
- Dikkatini toplayamama
- Bellek zayıflığı
- Düşünceleri ifade etmekte zorluk
Sonuç olarak şizofreninin düşünmek, anlamak, espri yapmak, sorun çözmek gibi pek çok zihinsel işlevi bozabildiğini ve kişinin iş yaşantısını, öğrenciyse okul başarısını ve tüm çevresiyle ilişkilerini olumsuz etkilediğini söyleyebiliriz.
Bu belirtiler her hastada görülür mü?
Her hastada tüm belirtiler görülmez. Hezeyanlar çoğu hastada görülürken halüsinasyonlar da hastaların %70-80 kadarında görülebilir. Bazı hastalarda dağınık davranışlar ön plandayken bazılarında çevreden uzaklaşma, konuşmanın fakirleşmesi, dikkat bozuklukları daha ağırlıklıdır.
Şizofreni hastalarında başka psikiyatrik bozukluklar da görülür mü?
Evet. Sıklıkla depresyon dönemleri, daha nadir olarak mani dönemleri görülür. Hastaların bir kısmında obsesif kompulsif bozukluk denen takıntılı düşünceler ve tekrarlayıcı davranışlarla karakterize hastalık görülebilir. En sık görülen durum ise alkol, madde ve sigara bağımlılığıdır.
Şizofreninin sıklığı ve görülme yaşı nedir?
Şizofreni sık görülen ciddi ruhsal hastalıklardan biridir. Şizofreni yaklaşık 100 kişide bir kişiyi, yani toplumun %1’ini hayatının bir döneminde etkiler. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre, dünyada yaklaşık 24 milyon kişide şizofreni vardır. Türkiye'de ise 300-350.000 kadar şizofreni hastası olduğu söylenebilir.
Şizofreni erkek ve kadınlarda hemen hemen eşit oranda görülür; ancak erkeklerde ve kadınlardaki görünümü ve seyri farklı olabilir.
Hastalık, erkeklerde 15-20 yaşlarında, kadınlarda ise daha geç ve genellikle 20-25 yaşlarında başlama eğilimindedir. Bu aralığı 15-45 yaş olarak genişletmek de mümkündür.
Kimler şizofreniye yakalanma bakımından riskli gruptadır?
Yukarıda söz edilen erken belirtiler ortaokul-lise dönemindeki pek çok gençte, genç kızlığa ya da delikanlılığa geçiş döneminin karmaşası içinde de ortaya çıkabilir. Dolayısıyla bu belirtileri gösteren herkeste şizofreni gelişeceğini düşünmek yanlıştır. Ancak yakın akrabaları arasında şizofreni dahil olmak üzere ciddi psikiyatrik hastalık bulunan bir kişide erken belirtiler gözlendiğinde dikkatli olmak gerekir. Çevresiyle ilişkileri eskiden beri zayıf, içe dönük diyebileceğimiz kişilerde de erken belirtiler özellikle dikkate alınmalıdır.
Şizofreninin sebebi nedir?
Şizofreninin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Ancak çoğu uzman, şizofreninin biyolojik (genetik) özelliklerin ve çevresel etmenlerin birbiriyle etkileşimi sonucunda ortaya çıktığı düşünülmektedir.
Genetik veya çevresel etmenler, yaşamın başlarında (yani henüz anne karnındayken veya çocukluğun başlarında) beyin gelişiminde sorunlar oluşturabilir, bu da şizofreni gelişmesi riskini yükseltir. Yaşamın daha sonraki dönemlerinde maruz kalınan çevresel etmenler, beyin gelişimini ve işleyişindeki kusurları artırarak şizofreni riskini daha da yükseltebilir veya şizofreninin ilk belirtilerinin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Ayrıca şizofreni hastalarının beyninde saptanan değişikliklerin hastalığın nedeni mi, sonucu mu olduğu da tartışmalıdır.
Beyindeki kimyasal maddeler hastalığa nasıl neden oluyor?
Beyindeki hücreler (nöronlar) kendi aralarında haberleşmek için nörotransmitter denen bazı kimyasal maddeleri kullanır. Serotonin, dopamin, adrenalin, asetilkolin bunlardan en çok bilinenlerdir. Bu maddeler uyku, uyanıklık, dikkat, iştah, istek duyma gibi pek çok işlevin gerçekleşmesinde rol oynar. Ayrıca bu nörotransmitterlerden birini daha ağırlıklı kullanan hücre grupları beynin bazı bölgelerinde demetler, yollar oluşturur. Bu yollar birbiriyle bağlantılı olup bir diğerinin işlevini de etkilemektedir. Sonuç olarak beyni bir bilgisayar ağına ya da telefon şebekesine benzetebiliriz. Beyindeki kimyasal maddeler bu şebekenin sağlıklı işlemesinden sorumludur. Şizofreni hastalarında bu yollardan bazılarının aktivitesinin arttığı bazılarının ise azaldığı bilinmektedir. Hastalık belirtilerinden örneğin dopaminin etkinliğinin bazı yollarda azalmasının bazı yollarda ise artmasının sorumlu olduğuna ilişkin bulgular vardır. Sonuçta halüsinasyon, hezeyan, dikkat dağınıklığı, öğrenme güçlüğü vb. belirtiler kimyasal maddelerin işlevindeki bozukluğa bağlı ortaya çıkar. Ayrıca bu kimyasal maddelerin üretilmesi, taşınması ve ortadan kaldırılması da genlerin kontrolünde olduğundan şizofreniyi sadece beyindeki kimyasalların bozukluğu gibi görmek yeterli olmayacaktır.
Akrabaları arasında şizofreni hastası olan kişide bu hastalığın çıkma ihtimali ne kadardır?
Anne, baba, kardeş gibi yakın akrabalardan biri şizofreni hastasıysa diğer kardeş ya da çocuklarda aynı hastalığın görülme riskinde artış olur. En yüksek risk ikizlerde (tek yumurta) görülür. Bu tür ikizlerden birinde hastalık varsa diğerinde de görülme riski %50'ye yakındır. Anne, baba ya da kardeşlerden birinde hastalık varsa diğer çocuklarda şizofreni görülme riski 8-12 kat artmaktadır.
Dayı, hala, dede vb. ikinci derece akrabalar ve kuzen gibi daha uzak akrabalarda şizofreni varsa o kişide de hastalığın görülme olasılığı %2-5 kadardır. Bu riskler yaş ilerledikçe azalır.
Şizofreni tanısı nasıl konur?
Kişide şizofreni olup olmadığını kesin olarak gösterecek herhangi bir tek belirti/bulgu ya da laboratuar testi yoktur. Belirtilerin başka bir tıbbi hastalık nedeniyle olmadığından emin olmak için hastanın muayene edilmesi gerekir. Pek çok psikiyatrik bozukluğun belirtileri birbiriyle örtüştüğünden tanı koymakta aceleci olmak hatalı sonuca yol açar. Tanı, psikiyatristin başında olduğu bir ekibin, muayene, aile görüşmesi, psikolojik test sonuçları ve diğer laboratuar incelemelerinin sonuçlarını değerlendirmesiyle konur.
Şizofreni hastalığı olup olmadığının anlaşılması, yani şizofreni tanısı konması için, bir psikiyatristin birçok özelliği, belirti ve bulguyu birlikte değerlendirmesi gerekir.
Tanı koymak için kişide hangi özelliklerin bulunması beklenir?
Şizofreni tanısının konması için, bu hastalıkta görülen belirtilerin en az altı ay boyunca gündelik yaşamı olumsuz etkileyecek şiddette devam etmesi, ayrıca, bunun en az bir ayı boyunca, temel belirtiler diye adlandırılan belirtilerin iki veya daha fazlasının bulunması gerekir. (Temel belirtiler, sanrı, varsanı, dağınık konuşma/davranış gibi pozitif belirtiler veya heyecan duyamama gibi negatif belirtilerdir.)
Şizofreni belirtileri başka beyin hastalıklarında da görülebileceğinden, tanısının konması zor olabilir, belli bir süre takip gerektirebilir.
Bir başka sorun, şizofrenisi olan birçok kişinin şüpheciliğe eğilimli olması, özellikle hastalığın ilk dönemlerinde herhangi bir sorunu olduğunun farkında olmaması ve bu nedenlerle doktora gitmek istememesidir.
Ayrıca, bazen hastalık ileri bir evreye ulaşıncaya kadar belirtiler tanınamayabilir veya fark edilmeyebilir.
Erken tanı şizofreninin gidişini etkiler mi?
Aslında pek çok hastalık erken tanı ve tedavi durumunda daha olumlu bir gidiş gösterir. Aynı şey şizofreni için de geçerlidir. Tedaviye ne kadar erken başlanırsa o kadar iyi sonuç alınacağına işaret eden bulgular vardır. Bundan ötürü, tedaviye mümkün olduğunca erken başlanması önemlidir.
Şizofreninin evreleri nelerdir?
Şizofreninin üç evresi vardır:
1) Akut Evre, 2) Stabilizasyon (Dengelenme) Evresi ve 3) Stabil (Dengeli) Evre.
Akut Evre sırasında şiddetli pozitif belirtiler ağırlıktadır. Negatif belirtiler de daha şiddetli hale gelebilir. Yoğun tedavi veya bazen hastaneye yatmak gerekebilir.
Pozitif belirtilerin şiddeti azalırken, Stabilizasyon Evresi başlar. Bu evre akut bir atağın başlangıcından sonra altı ay veya daha uzun sürebilir.
Stabil Evre sırasında belirtiler nispeten sabittir, hatta hemen hemen tamamen kaybolabilir. Bazı hastalarda çok az belirti kalır, bazılarında ise gerginlik, kaygı, depresyon veya uykusuzluk gibi belirtiler devam edebilir.
Şizofreninin seyri nasıl olur?
Şizofreni belirtileri kişiden kişiye değişir. Hastaların küçük bir grubu, tek bir şizofreni atağından sonra tama yakın iyileşme gösterir. Ancak şizofrenisi olan kişilerin çoğunda şu durum görülür:
- Hastaların üçte ikisinde (2/3) ilk ataktan sonraki iyileşme döneminin ardından bulgu ve belirtiler tekrar ortaya çıkar, yani hastalık nüks eder.
- Bazı kişilerde belirtiler bir süre çok azalır veya hiç kalmaz, sonrasında belirtiler kötüleşebilir.
- Bazılarında ise belirtiler yaşamları boyunca sürer.
Şizofreninin alevlenmesi ne demektir?
Alevlenme (relaps) çoğu zaman pozitif belirtilerin yani halüsinasyon, hezeyan ve dağınık ya da amaçsız davranışların tekrar ortaya çıkması ya da artış göstermesi şeklinde kendini gösterir. Kişi bu süreçte gerçeği değerlendirme yeteneğini de kaybettiği için bir yandan hastalığı ağırlaşırken bir yandan da hasta olmadığına, gördüğü hayallerin ya da düşman bellediği kişilerin gerçek olduğuna sarsılmaz biçimde inanabilir. Hastalığın alevlenmesine erken dönemde müdahale edilemezse genellikle belirtileri kontrol edebilmek için hastaneye yatış gerekir.
Bazı hastalarda alevlenme negatif belirtiler dediğimiz çevreden uzaklaşma, içe çekilme, kendine bakımda gerileme, işini ya da okulunu bırakma gibi belirtilerin artışıyla ortaya çıkar. Ancak sıklıkla alevlenme sırasında hem pozitif hem negatif belirtiler birlikte artış gösterir.
Hastalığın alevlenmesine neden olabilecek etkenler var mıdır?
Hemen hemen bütün araştırmalarda şizofreni hastasının alevlenme yaşamasının ilaçları belirtilen şekilde kullanmamak ya da tümüyle bırakmakla yakından ilişkili olduğu sonucuna varılmaktadır. Tedavi uyumunun bozuk olması alevlenme riskini 3-4 kat artırıyor. Ancak tedavisine önerildiği şekilde devam eden hastalarda da diğer tetikleyici nedenler devreye girebilir Örneğin alkol ya da madde kullanmak, yaşadığı ortamda (sıklıkla aile içinde) sürekli gerginlik ya da maddi sorunlar yaşanması, ciddi bir bedensel rahatsızlık geçirmek gibi. Benzer şekilde, iş ya da sınav stresi, bir yakınından (eş, sevgili gibi) ayrılmak ya da yakının ölmesi de alevlenmeyi tetikleyebilir.
Hastalığın alevlenme dönemini önceden kestirmek mümkün müdür?
Çoğu zaman evet. Çünkü kişiden kişiye değişmekle beraber, bir hastada her alevlenme öncesinde benzer davranış değişiklikleri görülür. Bu değişiklikler alevlenme belirtilerinin öncesindeki 2-3 haftada ortaya çıkar. Örneğin durgunlaşmak, önceden çok söz edip sonradan unutulan konuların tekrar tekrar konuşulmaya başlanması, dine ve ibadete olan ilginin artması, uykusuzluk, sinirlilik, çok yıkanmaya başlamak (ya da tersi), işi ya da okulu bırakmak gibi belirtiler alevlenmenin haberci belirtilerindendir. Aileler ve hastalar önceki alevlenme dönemlerinden önce görülen belirtileri tespit ederek bunların hastada görülüp görülmediğini izleyebilir. Bu erken belirtiler saptandığında hemen hekime başvurulması durumunda alevlenmenin önlenmesi mümkündür.
Şizofreni hastası tümüyle eski haline dönebilir mi?
Şizofreniyi ortaya çıkaran nedenler ve belirtiler hastadan hastaya değiştiği gibi hastalığın seyri de farklılık gösterir. Tam ya da tama yakın düzelme hastaların % 10 kadarı için beklenebilir. Hastaların yaklaşık 1/3'ü hafif derecede bozukluk gösterse de hayatını devam ettirebilir. Yine 1/3'e yakın bir grup orta derece gerilemeye uğrarken yardımsız yaşaması mümkündür. Ancak hastaların %40-60'ında tek başına hayatını kazanmasına ya da devam ettirmesine engel olacak düzeyde yeti kaybı olmaktadır.
Şizofreni tedavi edilebilir mi?
Şizofrenide tam iyileşme çok nadir olsa da, bu hastalık tedavi edilebilir bir hastalıktır. Şeker hastalığı, astım ya da yüksek tansiyon da şizofreni gibi kronik hastalıklardır. Bu hastalar hekimlerinin önerilerine uyar, tedavisine, diyetine dikkat ederse hastalıklarıyla birlikte çalışabiliyor, eğleniyor, tatil yapıyorlar. Şizofreni hastasında da tedavi ile belirtiler kontrol altına alınabilir ve hastalar çok daha iyi işlev görebilirler. Ayrıca aile ve arkadaşlarıyla sosyal ilişkiler kurmalarına veya bazı durumlarda işe veya okula tekrar başlamalarını sağlayabilir.
Tedavide ne tür yöntemler kullanılıyor?
- İlaçlar veya
- İlaçlar ve psikoterapinin birlikte uygulanması
Şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlar nelerdir?
Şizofreniyi tedavi etmek için kullanılan ilaçlara antipsikotikler denir. Çoğu vakada belirtileri başarıyla kontrol altına alırlar. Antipsikotikler özellikle hezeyan, halüsinasyon, dağınık ve kontrolsüz davranışların giderilmesinde etkilidir. Belirtilerin tedaviye cevap vermesinin başlaması 10-14 güne kadar sürebilir. Antipsikotikler beyindeki bazı kimyasal maddelerin (nörotransmiterlerin) etkilerini düzenleyerek işe yarar. Pozitif belirtilerin düzelmesi, çoğunlukla, bu kimyasal maddelerin fazla salınmasının oluşturduğu etkilerin azalması ile olur. Bu kimyasal maddeler arasındaki dengenin tekrar ayarlanmasının, şizofreni tedavisinde önemli bir rolü olduğu düşünülmektedir. Bazen hastaya en iyi gelen ilacı buluncaya kadar birden fazla ilaç denenmesi gerekebilir. Belirtiler yatıştıktan sonra bile nüks riskini azaltmak için genellikle bu ilaçlar alınmaya devam edilmesi gerekir. Bu grup ilaçların bağımlılık yapması söz konusu değildir.
Şizofreni tedavisinde ayrıca antidepresan ilaçlar, epilepsi tedavisinde kullanılan ilaçlar da yardımcı tedavi olarak yer alabilir. Gerektiğinde kaygı giderici (anksiyolitik) ilaçlar tedaviye eklenebilir. Ayrıca antikolinerjik ilaçlardan bazıları bazı antipsikotiklerin yan etkilerini dengelemek için kullanılır. Ancak bu ilaçların tek başına hastalık belirtilerinden herhangi birine etkisi yoktur.
Antipsikotik ilaçların nasıl yan etkileri olabilir?
Antipsikotik ilaçların da diğer tüm ilaçlar gibi değişik yan etkileri vardır. Antipsikotikler ile kas kasılmaları, yerinde duramama ya da hareketlerde yavaşlama, cinsel işlevlerde bozulma, kilo artışı, uyuşukluk gibi yan etkilerin ortaya çıkma ihtimali vardır. Antipsikotik grubundaki ilaçların yan etkileri birbirinden farklı olabildiği gibi, aynı ilacın farklı hastalarda aynı yan etkilere yol açmadığı da görülür. Bunları en aza indirmek için hekimin uygun ilacı seçip uygun dozu saptaması gerekir.
Lütfen ilaç tedavisiyle ilgili her türlü endişenizi psikiyatri doktoru ile görüşünüz.
İlaç tedavisi ne kadar sürer?
Bu sorunun yanıtı hastalığın nasıl seyrettiğine göre değişir. İlk kez hastalık dönemi yaşayan bir kişi tedavi gördükten sonra tamamen eski haline dönmüşse 1-1.5 yıl sonra ilaçların kesilmesi denenebilir. Ancak belirtilerin bir kısmı devam eden kişilerde ilacı kesmeyi denemek bile hatalı olur. Tam düzelme göstermeyen, sık alevlenme gösteren ya da kendine veya çevreye zarar verme riski taşıyan hastalarda tedavi 5 yıldan daha uzun sürer. Şeker hastalığı ya da yüksek tansiyonda olduğu gibi şizofrenide de hastanın uzun yıllar ilaç kullanması gerekir. Zaten hastalığın alevlenmesinde, ilaçların düzenli kullanılmamasının büyük etkisi vardır. İlaç kullanırken iyi durumda olan kişilerde sıklıkla "ben iyiyim ilaca ihtiyacım yok" düşüncesi oluşur. Ancak şizofreni gibi kronik hastalıkların tedavisinde hastalık belirtileri gerilemiş olsa da koruyucu tedaviye devam etmek gerekir. Bu, her gün diş fırçalamak gibi koruyucu bir önlem olarak düşünülebilir.
Elektrokonvulsif tedavi şizofreni hastalarında etkili midir?
Şizofrenide elektrokonvulsif tedavinin sınırlı bir yeri vardır. Katatonik tip şizofenide, ciddi intihar riski taşıyan hastalarda elektrokonvulsif tedavinin çok etkili olduğu bilinmektedir. Ayrıca alevlenmeyi yatıştırmakta ilaç tedavisinin başarılı olamadığı durumlarda da bu tedavi uygulanabilmektedir.
Şizofreni hastasının mutlaka hastaneye yatması gerekir mi?
Bu şart olmamakla beraber çoğu hasta en az bir kez hastaneye yatmaktadır. Hastane yatışı özellikle başlangıçta tanı koymak, ilaç uyumunun bozulduğu durumlarda bunu sağlamak için ve kişinin kendine ya da çevreye zarar verme riski taşıdığı durumlarda gereklidir.
Şizofrenide Psikoterapi’nin yeri nedir?
Psikoterapi şizofreni belirtilerini kontrol altına almaya yardımcı olmak ve nüks riskini azaltmak için ilaçlarla birlikte uygulanan 'konuşma' tedavileridir. Tedaviye bireysel psikoterapi, destek grupları, aile terapisi ve eğitimi, bilişsel davranışçı terapi veya sosyal ve mesleki beceri eğitimi dahil olabilir.
Bireysel psikoterapi ne demektir?
Bireysel psikoterapi, bir psikiyatrist veya psikologla, mevcut ve geçmişteki sorunlar, hissedilenler, duygular veya ilişkiler hakkında konuşarak yapılır.
Grup tedavisine kimler katılabilir?
Destek grupları benzer durumdaki kişilerin birbirlerine karşılıklı desteğini sağlar. Şizofreni hastaları için grup tedavisi özellikle kendini ifade etmek, sohbet edebilmek, ailesi dışındaki insanlarla rahat iletişim kurma güçlüğü olan hastalara yararlı olmaktadır. Dolayısıyla hastaların çoğu grup tedavisi için iyi bir adaydır. Ancak gruba katılmak için belli düzeyde dikkatini sürdürebilme, grup düzenine uyabilme, konuşulanları kavrayacak kadar zekaya sahip olma gibi ölçütleri karşılamak gerekir. Grup tedavileri bazı üniversite ve eğitim hastanelerinin yanı sıra bazı dernek merkezlerinde de yürütülmektedir.
Sosyal beceri eğitimi ne demektir?
Psikososyal tedaviler kısaca hastanın kişiler arası iletişim kapasitesini artırmayı hedefler. Temel iletişim becerileri, bir sohbete başlamak, devam ettirmek, günlük hayatta karşılaşılan sorunları aşmak, yardım isteyebilmek gibi sık rastlanan eksiklikleri giderecek alışkanlıkların kazandırılmasını hedefler. Sosyal ve mesleki beceri eğitimi, hastanın işe veya okula tekrar başlamasına ve kendi hayatını düzenleyebilmesine yardımcı olabilir.
Aile terapisi ve eğitimi ne demektir?
Psikoeğitim denen, hem hastayı hem aileyi hastalık ve tedavi konusunda bilgilendirmeyi amaçlayan eğitimler de şizofreni tedavisinin mutlak bileşeni olmalıdır. Aile eğitimi, ailelerin şizofreniyi ve şizofreniyle ilişkili sorunları anlamasını sağlar. Ailelerin, nüks riskini en aza indirmenin yollarını ve hastaları ile daha etkili yollarla ilgilenme yöntemlerini öğrenmelerini sağlayabilir.
Bilişsel davranışçı terapinin şizofrenideki yeri nedir?
Bilişsel davranışçı terapi (BDT) olumsuz düşünce örüntülerini daha olumlu olanlarla değiştirmeye yardımcı olan bir psikoterapi yöntemidir. BDT stres, kaygı, depresyon ve panik bozukluğu gibi durumlarla başa çıkmaya yardımcı olur.
Bu yöntemler ilaç tedavisinin yerine geçebilir mi?
Hayır. Tüm bu yöntemler ancak ilaç tedavisi sürerken yararlı olmaktadır. Basitçe söylersek ilaçlar hastamızın çevresindekilerle aynı dili konuşması, sağlıklı düşünmesi için şarttır. Örneğin grup tedavisine devam ederken kendini iyi hissedip ilaçlarını kesen bir kişide en geç 1-2 ay içinde düşünce ve algı bozuklukları tekrar ortaya çıkar ve hasta kendisini gerileten bir kısır döngüye girer.
Şizofreni ile zeka düzeyi arasında ilişki var mıdır?
Bu soru özellikle Akıl Oyunları filminden sonra daha sık sorulmakta. Aslında şizofreni farklı zeka düzeyine sahip bireylerde görülebilir. Ancak daha yüksek zihinsel kapasite gösteren bir işte çalışan bireylerde hastalığın oluşturduğu gerileme daha belirgin olmaktadır. Hastalığın zeki insanlarda daha sık görüldüğüne ilişkin kanının bundan kaynaklandığı düşünülmektedir. Öte yandan hastalık zihinsel yetenekleri gerilettiğinden hastalık öncesine göre çoğu bireyin zeka katsayısında (IQ) düşme olmaktadır.
Şizofreni hastaları tembel midir?
Hastalık nedeniyle okulu ya da işi bırakmak veya tıraş olmak, yatağını yapmak, markete gitmek gibi günlük işleri yapamamak şizofreni hastalarında sıkça rastlanan durumlardır. Aileler bunu sıklıkla tembellik olarak yorumlar. Oysa şizofreni hastaları, hastalık öncesinde başarılı bir öğrencilik ya da iş yaşantısına sahip olabilir. Gerçekten tembel olsalardı bu başarıları da gösteremezlerdi. Bu tür "üşengeçlikler" hastalığın negatif belirtilerindendir. Şizofreni, bize çok kolay gibi gelen günlük etkinliklerin sürdürülmesini bile olanaksız kılabilir.
Şizofreni hastası başkalarına zarar verir mi?
Aslında şizofreni hastasının zararı kendinedir. Günümüzde şiddet giderek yaygınlaşıyor. Gün geçmiyor ki çevrede "sağlıklı", "normal" kabul edilen birisinin karısına, meslektaşına ya da hiç tanımadığı birine şiddet uyguladığını duymayalım. Buna karşın şizofreni hastalarının "saldırgan" olduğuna ilişkin yüzyıllardır süregelen yaygın bir inanış var. Günümüzde sinema, TV ve yazılı basında çıkanlar da bu inanışın güçlenmesinde rol oynamakta. Hastalık nedeniyle çevrede olup bitenleri yanlış yorumlayan hasta uygun davranışı seçmekte zorlanabilir. Bu nedenle bazı hastaların konuşmaları, davranışları başkalarına garip gelebilir. Ancak çevreye zarar verme durumu özellikle uygun ve devamlı tedavi almayanlar ve alkol/madde kullananlar için söz konusudur. Saldırgan davranışlar gerçekleşirse, sıklıkla yakın aile bireyleriyle sınırlıdır. Şizofreni hastaları arasında tekrarlanan suç işleme durumu toplum ortalamasının altındadır. Öte yandan şizofreni hastaları yaygın biçimde çevrenin fiziksel ve duygusal saldırılarına maruz kalmaktadır. Hastaların saldırgan olduğuna ilişin önyargıyı gidermenin en etkili yolu bu kişilerin tedavi sistemine girip düzenli tedaviye devam etmelerinin sağlanması ve madde kullanmalarının önlenmesidir.
Şizofreni kalıtsal olarak geçen bir hastalık mıdır?
Şizofrenide kalıtımın önemli rolü vardır. Şizofreni hastalarının ailelerinde bu hastalığın daha sık görüldüğü bilinmektedir. Ancak hastalık her zaman basitçe anne-babadan çocuğa geçmemektedir.
Anne babanın hatalı tutumu şizofreniye neden olur mu?
Aileler çoğu zaman yakınlarının hastalığının nedenine ilişkin düşünürken kendilerini de suçlar. "Çocukken çok sıktık, yatılı okula gönderdik, ondan mı oldu?" gibi sorular sık sorulur. Çocuklukta yaşadıklarımız kişilik özelliklerimizin oluşmasında rol oynamakla beraber, bu yaşantılar tek başına şizofreniye yol açmaz. Öte yandan şizofreni başladıktan sonra ailenin hastaya karşı tutumu hastalığın nasıl seyredeceği konusunda belirleyici olmaktadır. Hasta bireye aşırı eleştirel ya da aşırı koruyucu kollayıcı davranan ailelerde hastalık daha sık alevlenmekte, daha çok hastaneye yatış gerekmektedir. Hastaya çocuk ya da hasta muamelesi yapmamak, onu yönetmeye kalkmamak önemlidir.
Çocukluk döneminde şiddete ve cinsel istismara maruz kalmak ileride şizofreniye yol açar mı?
Araştırmalar şizofreni hastaları arasında çocukluğunda ciddi ya da uzun süreli şiddete, cinsel travmaya, hatta duygusal ihmale uğramış olanların toplum ortalamasından daha sık görüldüğünü gösteriyor. Ancak bu tür olumsuz yaşantıların şizofreni gelişmesi için diğer risk etkenlerinin de bulunduğu kişilerde hastalığın ortaya çıkmasına yol açtığı ya da kolaylaştırdığı söylenebilir.
Çok ders çalışmak, okumak şizofreniye neden olur mu?
Olmaz. Ancak bazı durumlarda nedenle sonuç birbirine karışabilmektedir. Kişi, hastalığın özellikle erken dönemlerinde dış dünyadan uzaklaşırken belirli bir konuya aşırı zaman ayırabilir. Felsefi ya da dini kitaplar, ibadet, aşırı spor, aşırı ders çalışmak, banyo yapmak gibi. Ancak bunlar hastalığın nedeni değil, şizofreninin gidişi sırasında ortaya çıkan durumlardır.
Fazla mastürbasyon yapmak şizofreniye yol açar mı?
Açmaz. Ancak yukarıda belirtildiği gibi kişinin dış dünyaya ilgisi azaldıkça cinsel doyum için de çevresindeki kişilere ilgisini yöneltemeyecektir. Kendi bedenindeki değişikliklerle aşırı ilgilenme (sürekli aynayla yüzünü inceleme gibi) ya da fazla mastürbasyon yapma bu surecin sonucudur. Hastalığın nedeni değildir.
Şizofreni kişinin cinsel yaşamını etkiler mi?
Hastalık öncesi döneme göre kişilerin cinsel yaşamında olumsuzluklar artmaktadır. Bunda şizofreni hastasının çevreyle ilişki kurma konusundaki güçlüklerinin karşı cinsle ilişkilerini özellikle bozmasının da rolü vardır. Ayrıca bazı antipsikotikler hem kadınlarda hem erkeklerde cinsel işlev bozukluğuna yol açabilir. Özellikle prolaktin adlı hormonu artırıcı etkisi olan antipsikotikler kadınlarda adet düzeninin bozulmasına, göğüsten süt gelmesine yol açabilir. Erkeklerde ise isteksizlik, sertleşme güçlüğü. erken boşalma görülebilir. Bu durumlarda ürolog ya da kadın doğum uzmanına gitmeden önce psikiyatriste danışılması uygun olur. İlaç dozunun azaltılması ya da ilacın değiştirilmesiyle bu yan etkilerin giderilmesi mümkündür.
Alkollü içki kullanmak hastanın sıkıntılarını azaltır mı?
Alkollü içki kullanan çoğu kişi gibi şizofreni hastası da rahatlamak, sıkıntılarından kurtulmak ya da neşelenmek beklentisiyle içer. Alkol kullanımı geçici bir rahatlama sağlasa da sık ve sürekli alkol almak şizofreninin alevlenmesine yol açacaktır. Ayrıca alkol, tedavi için kullanılan ilaçların yan etkilerini de artırmaktadır.
Madde kullanımı hastanın sıkıntılarını azaltır mı?
Hayır. Ancak özellikle batı ülkelerinde şizofreni hastalarının önemli bir kısmının yasadışı maddeleri kullandığı bilinmektedir: Maalesef bu durum ülkemizde de yaygınlaşmaktadır. Hastalar, bu tür maddeleri kullanırken hastalığın verdiği sıkıntıdan, zihinsel ve fiziksel durgunluktan, isteksizlikten kurtulmayı ummaktadır. Yani bu maddelerin kendilerini biraz "canlandırmasını" beklemektedirler. Ancak çoğu zaman canlanan sadece hastalığın pozitif belirtileri dediğimiz halüsinasyon, hezeyanlar ve dağınık amaçsız hareketler olur.
Esrar içmek şizofreniye yol açar mı?
Evet. Bu konudaki kanıtlar giderek artırmaktadır. Esrar bütün dünyada en sık kullanılan yasadışı maddedir. Ancak her esrar içende şizofreni veya diğer psikotik bozukluklar ortaya çıkmaz. Özellikle esrar içmeye 15-16 yaş veya öncesinde başlanmışsa, esrar sık kullanılıyorsa, kişinin ailesinde şizofreni hastası bulunuyorsa, bu kişilerde esrar kullanımına bağlı psikoz ortaya çıkma riski 2-2.5 kat artar. Bununla beraber esrar içmenin tek başına şizofreni nedeni olmadığı, ancak önceden var olan yatkınlık zemininde hastalığın ortaya çıkmasını tetiklediğini söyleyebiliriz.